Bağışlarınız İçin :

GARANTİ BANKASI İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ŞUBESİ

HESAP NO : 521 / 6299688

IBAN NO : TR18 0006 2000 5210 0006 2996 88

Ölümünü değil, yaşamını onurlandıralım -Robin Williams

İntihar, bir halk sağlığı sorunu ama aslında yalnızca sağlığı değil toplumsal, ekonomik vb. pek çok başka alanı da ilgilendiren karmaşık bir davranış.

Robin Williams vakasında söz konusu olan ise  bir büyük yeteneğin doğrudan doğruya bir ‘beyin hastalığı’ nedeniyle yaşamına son vermesi.

Robin-Williams

Williams’ın intiharı depresyon sonucu intihar meselesine nasıl yaklaşmamız gerektiğini bize söylüyor: Depresyon ya da diğer beyin hastalıklarının sonucu olarak ortaya çıkan intiharlar kaçınılmaz değildir.

Düşman değil, rahatsızlık

Yıllık intihar oranı, yüzbin üzerinden ifade edilen rakamlarla, ülkelere göre değişmekle birlikte, OECD ülkelerinde 3-30 arasında olup, kuzey ülkelerinde güneye, doğuda da batıya oranla daha yüksek seyrediyor. Ülkemizde de bu oran 100 binde 4’ler civarında.

Tıpkı kanser gibi depresyon ve/veya bağımlılık da savaşılacak düşmanlar değil, bizim rahatsızlıklarımızdır; insanlığımıza dairdir. Damgalamaya karşı şefkat ve dürüstlükle vereceğimiz mücadele bunların üstesinden gelmemize yardım edebilir.

Winehouse vakasını hatırlayalım

amywine

Bundan tam üç yıl önce, İngiliz şarkıcı Amy Winehouse, henüz 28 yaşındayken öldüğünde de benzer konuşmalar olmuştu. Bu türden haberler geçmeye başladığında, iki klişe sözcüğün ortama dalga dalga yayıldığını gözlemek mümkün oluyor: ‘bunalım’ ve ‘uyuşturucu’.

Uzun süre intihar mı, kaza mı olduğu tartışılsa da, 2013 Nisan’ında BBC, Winehouse’ın ölümüne ilişkin soruşturmanın sonucunu ‘ölümüne içmek’ olarak tanımladı; artık bu her ne demekse…

Bunun adı bipolar bozukluk; bildiğiniz manik depresif hastalık

Oysa, Winehouse’un ölümünden bir iki hafta sonra, tüm yerli yabancı yayın organları onun nasıl bir ‘uyuşturucu batağında olduğunu’ ballandırarak anlatmaktayken, bir sürededir ‘bipolar bozukluk’ tanısıyla takip ve tedavi ettiğim bir İngiliz hastam bana şöyle demişti: “Onun uyuşturucu bağımlısı olduğunu söylüyorlar, ama ben Amy’yi ünlü olmadan önce Londra’da birlikte takıldığımız publardan tanırım, o manik depresiftir; zaten alkol ve uyuşturucuları da bu nedenle kullanıyordu.”

Kısacası, Amy Winehouse’un bir hastalığı vardı. İntiharı da dahil olmak üzere toplum tarafından tuhaf karşılanan birtakım davranışları hastalığının sonucuydu.

Aynı klişeler

Şimdi, benzer sözlerin bu kez Robin Williams için söylenip yazıldığını görüyoruz…

Üstelik de sosyal medyanın katlanarak artan gücüyle bu kez, ölümünün duyurulmasından çok kısa bir süre sonra polis tutanağı neredeyse hepimizin ‘cebinde’  görüntülenivermişti. Her şey o kadar hızlı gelişti ki ailesi, ölüm şeklinin yazılıp çizilmemesini, ailenin yasına saygı duyulmasını rica eden bir açıklamayı kısa bir süre içinde yine sosyal medya aracılığıyla duyurmak zorunda kaldı.

Görülme sıklığı yüzde bir ile altı

Bipolar bozukluk, ya da tarihi ve daha çok bilinen adıyla ‘manik depresif hastalık’, bir beyin biyokimyası bozukluğu; duygudurum dalgalanmalarıyla seyreden ve dönem aralarında kişinin tamamen sağlıklı olabildiği, dönemsel bir hastalık tablosu.

Toplumda görülme sıklığı, türüne göre, yüzde bir ile altı arasında değişir. Bir yanıyla, psikiyatrik tedavinin en başarılı olduğu hastalık tablolarından biridir. Çünkü, ‘kendisini dünyadaki tüm insanlardan üstün, özel güçlere sahip’ ya da ‘intihar ederek yaşamına son verecek kadar değersiz’ hissedecek kadar gerçeklikten uzaklaşmış bir kişi, tümüyle eski sağlıklı haline dönebilir.

En can sıkıcısı ve en zoru

Diğer yandan bipolar bozukluk, hastalık döneminde yaşananlar nedeniyle, kişinin en sağlıklı olduğu dönemde dahi kendisinin ‘iyi/normal/sağlıklı’ olduğunu hiç kimseye anlatamaması ve damgalanması nedeniyle psikiyatrinin ‘en can sıkıcı ve zor’ hastalığıdır.

durulmayan_bir_kafaKendisi de bipolar bozukluk nedeniyle tedavi gören ve hastalığını anlattığı ‘Durulmayan Bir Kafa’ isimli kitabı Türkçe’de de yayınlanmış psikoloji profesörü Kay Jamison bundan 15 yıl kadar önce yazdığı ‘Bipolar Bozukluk ve İntihar’ makalesinde, intiharı, “Hepsi birbirine benzermiş gibi düşünülmesine rağmen, çok bireysel bir eylemdir” diye tanımlar.

İntiharın en sık görüldüğü hastalık

Diğer psikiyatrik hastalıklarda da görülse de, depresyon ve manik ve depresif hastalık intiharın en sık görüldüğü hastalık tabloları. Araştırmalar hastaların yüzde 25-50’sinin en az bir kere intihar etmeyi denediklerini gösteriyor.

Yine de, daha çok bilinenler, Jamison’un ‘Touched with Fire’ adlı kitabında anlattığı, bipolar bozukluğu olan yaratıcı sanatçılar ve onların intiharları.

Aslında, bugüne kadar Robin Williams’ın bipolar bozukluk hastası olduğunu sadece bu alanın profesyonelleri, onlar da yaşam öyküsünün gelişiminden ve çeşitli çıkarsamalar nedeniyle, biliyordu. Örneğin bu süreç, ‘Come Inside My Mind’ adlı performansta bir manik güç gösterisi olarak ortaya çıkar: “Harikaydım! Deli gibi doğaçlama yaptım! Hayır değildin, aptal! Sadece saçmalıyordun!”

Kokain bağlantısı

Kamuoyunda yaygın olarak bilinen ise Williams’ın bir dönem kokain kullandığı, bir dönem de alkol bağımlılığı tedavisi gördüğüydü. Böyle olunca onu, başarılarını ve o enerjik görüntüsünü kolayca uyuşturucuyla bağlantılandırmak mümkün oluyordu.

Oysa, kendisinin de kokain kullandığı 1982 yılındaki bir partide, o dönem yakın arkadaşı olan John Belushi’nin uyuşturucu nedeniyle ölümüne tanık olduğunda Robin Williams, bugünkü kadar tanınmış ve başarılı bir oyuncu değildi. ‘Can Dostum’da psikoterapist rolüyle aldığı Oscar ödülü de dahil olmak üzere, hemen hemen tanınmış bütün filmlerini bu tarihten sonra yapmıştı.

Nitekim, Jay David tarafından kaleme alınan biyografisinde yıllar sonra bu durumu şöyle dile getirmişti: “Kokain benim için bir tür sığınaktı aslında; çoğu kokaini hızlanmak için kullanır, bense yavaşlayabilmek için alıyordum.”

Kendi kendini tedavi

Pek çok bipolar bozukluğu olan hasta gibi belki de bir tür ‘kendi kendini tedavi’ çabasıydı uyuşturucu kullanımı. Alkol ve madde kullanımı bir hastalık olarak hayatının içinde bir süreklilik oluşturmamıştı, ama ara ara da keskin biçimde ortaya çıkıyordu.

Nitekim, alkol rehabilitasyon servisinde tedavi altına alınması da 2006 yılında, yani ölümünden sekiz yıl önceydi. Üç yıl önce Time’da kendisiyle yaptığı söyleşide Belinda Luscombe’un, “Pek çok ünlünün uyuşturucu kullandığını duyuyoruz, sizce neden?” sorusuna, “Bence şöhretin kendisi uyuştucudur. Yoksunluk hissedersiniz çünkü dalgalar halinde gelir. Çok artar, birden azalır sonra yeniden gelir” yanıtını vermişti.

‘Ölümü değil yaşamını konuşabiliriz’

Şimdi Robin Williams’ın hastalığı ve trajik ölümü için üzüntümüzü dile getirmekten başka elimizden bir şey gelmiyor ama en azından bir bipolar blog yazarının da dediği gibi “Onun ölümüne değil yaşamına hürmet edip nasıl öldüğüyle değil nasıl yaşadığıyla ilgili konuşabiliriz”.

Yaşadığı güçlüklere, savaştığı hastalığına ve tüm zorluklarına rağmen iyi bir insan, iyi bir eş ve baba, hepimizi güldüren, düşündüren çok yaratıcı bir komedi dehası olabildi.

Onun bize kazandırdıklarını düşünürsek, hasta diye damgalamak yerine intihar eden ve kurtarabilirsek henüz dünyaya verebileceği çok fazla şey olan insanlar için ne kadar iyi bir örnek oluşturduğunu görebiliriz; çünkü o, ABD Başkanı Barack Obama’nın da söylediği gibi, “Hayatımıza bir uzaylı olarak girdi ama insan ruhunun her yerine dokunarak aramızdan ayrıldı.”

Bipolar Bozukluklar Derneği’nin onun ölümü ardından sosyal medyada yer alan taziye mesajıyla buradan kendisine veda edelim: “Bize ve hastalarımıza mutlu anılar, cesaret ve güç katarak var oldun Robin Williams, huzur içinde uyu.”

 

Yazar: Prof. Dr. Timuçin Oral